Akdeniz Kenti Gazze’nin Su Sıkıntısı…

 

Genel olarak hepimizin arzusudur Akdeniz’in tuzlu sularına kendimizi bırakmak ya da Ege’ye, hiç olmadı Beykoz açıklarında Boğaz’a. Kışın hasta olduğumuz zaman burnumuz tıkanmasın diye çekeriz tuzlu suyu derinden derine burnumuza, sonra denizin maviliklerinde başlarız derinlere doğru dalmaya.

 

Eee bu kadar dalmanın da bir bedeli olmalı banyo yapana kadar.. Hele bir de Akdeniz’e sahili olan bir belde de girdiyseniz denize sıcakta ne yakar bilir misiniz? Tuzlu suyun vücutta kalmasının büyük faydası vardır Amenna! Ama her gün her gün de olmaz ki Azizim. Her gün kalacaksa eğer bedende bu tuzlu su Gazzeli’lere Allah yardım etsin o halde.

 

9 mülteci kampını barındıran açık hava hapishanesi Gazze’de yaklaşık olarak 2 milyon kişi yaşıyor. Ve içme suyundan tutun günlük hayatta kullanacağınız suyun her bir damlası Akdeniz’den direk şebekeye aktarılıyor. Şebekeye aktarılması her çeşmeyi açtığınızda suyun direk gelmesi anlamını taşımıyor bu arada. Aralıklarla şebekeye verilen suyun saatini unutmayıp ya da arada bir su gelmiş mi acaba diyerek kontrol edip gelen sudan önce evinizin üstünde bulunan depoya dolduracaksınız sonra oradan evinizdeki çeşmenizden hizmetinize akacak.

 

Ramazan ayında Gazze’ye yapmış olduğum ziyaretimde yetim evlerine yardım kolileri dağıtırken teker teker girdiğim evlerde şunu gördüm ki; Gazze’nin en büyük sıkıntılarından biri içme su ve günlük hayatta kullanılacak suyun temiz ve düzenli olmayışı. Şebekenin bulunmadığı Gazze’de ne kadar temiz olduğu bilinmeyen bidonlara konularak günlük hayatta kullanılan evleri bizzat gördüm. İçerisinde üç adet devlet hastanesi bulunan Gazze Şeridi’nde bunlardan doğacak hastalıkları çözebilecek imkân ne derecedir?

 

Gazze’ye kurulacak olan bir su arıtma tesisi giderek Akdeniz sahili olan Gazze’nin ihtiyacını umarım giderecektir. Bu ihtiyacı gidermek Gazze’deki sudan kaynaklanan hastalıkları da beraberinde giderecektir inşallah.

 

Türkiye’nin ve dünyanın gündemini bir hayli meşgul eden İsrail – Türkiye mutabakatına gelince; hamaset ile büyüyen ve gelişen Türkiye’nin dış politasının birbirine karıştırıldığını görüyorum ve mutabakatın şu iki şekilde değerlendirilmesi gerektiğine düşünüyorum:

– Gazze’ye insani yardım ciheti

– Türkiye – İsrail arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler

 

İkinci tarafı bir kenara koyarak şunları söylemek istiyorum. Eğer bizlerin derdi Gazze ise anlaşmaya sevinmeliyiz. Zira yardımın hızı ve niteliği artarak ulaşacak. Aşdod limanından ya da Tel Aviv Havalimanından daha önceden Gazze’ye sokulmaya çalışılan insani yardım malzemelerinin 3-6 ay zarfında sokulduğunu unutmamak gerekir. Şimdi ise limandan gözetim halinde Gazze’ye direk götürülecek.

 

3 yıldır sık aralıklarla Gazze’ye giren birisi olarak bu ay içerisinde gerçekleşen ziyaretimde insani durum açısından girişin daha kolay olduğunu gördüm.  Ümit ederim ki Gazze için daha hayırlısı olsun. Unutmayalım ki 360 km²’lik Gazze’de 2 milyona yakın nüfus var. Bunlardan 20 bini yetim…

 

Ramazan Bayramı’nızı şimdiden tebrik ederim..

 

Hürmetlerimle,

 

Allah İkinci Bir Yemen Türküsü Yazdırmasın

Havada bulut yok bu ne dumandır?

Mahlede ölüm yok bu ne figandır

Şu Yemen elleri ne de yamandır

Ah o Yemen’dir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir?

4 tümen ile savunmuşuz Yemeni zamanında. Hicaz’dan Asir’e, Sana’dan Hudeyde’ye. Önce sıcakla, sonra açlık ve susuzlukla imtihanı olmuş askerin çöl topraklarında.  Başarılı da olmuşlar ta ki Hicaz demiryolunun Şam – Medine arası hattı kesilene kadar. Sonrası mâlum hikâye…

Yakmış yüreğimizi gözü yaşlı yolladığımız askerimiz. Türküler söylenmiş dualar edilmiş arkalarından. Peki ya sonuç? Kimisi gözü kör edercesine esen rüzgârın olduğu çölde şehit düşmüş, kimi savaştan sonra vatan toprağına dönmeye çalışmış ta Kahire’ye, Şam’a, Beyrut’a kadar gelmiş ancak o vakitlerde işgal altında olan bu topraklardan öteye bir adım geçemeden geriye dönmüşler. Şu an Yemen’de bilinen Mahveyt, Ma’rib köyleri bu engelleri aşamayıp geride kalan askerlerimizin torunlarının yaşadığı köyler.

Yemen’e gidenlerimiz Yemen’den geri dönemedikleri gibi orada yaşanan her bir isyana, ayrılığa, bölünmelere ve sıkıntılara göğüs germiş, mücadele etmiş kardeş Yemen halkıyla beraber.

Şimdi de aynı şekilde sıkıntılar devam etmekte Yemen’de. Sıkıntılar en çok da her zaman olduğu gibi sivil halkı etkilemekte. Tabi savaşın doğası gereği çocuk, kadın ve yaşlılar bu durumdan en çok etkilenen kesim durumunda. Her gün su ve gıda sıkıntısı yaşanmakta. 24 milyon ülke nüfusu bulunan Yemen’de yaklaşık olarak 20 milyon insan açlık sınırında. Yemen’in geleceği olan çocuklar kalem yerine silah tutar halde.

Taşıma su ile değirmen dönmez demiş atalarımız. Şu an başkent başta olmak üzere birçok ilde içme suyu dâhil tüketim ihtiyacı olan sular mahallelere gelen tankerlerden tedarik ediliyor. 8 milyon bebek – çocuk su ve gıda sıkıntısı çekiyor.

Buraları bırakmayın.

Yemen’de Yeryüzü Doktorları ile cerrahi ameliyatlar gerçekleştirmek üzere geçtiğimiz yıl Yemen’in Lahec eyaletindeydik. Ameliyatlar gerçekleşiyor, hastalar sırayla tedavi oluyorlardı. Ben de ameliyathaneden revirdeki hastaların yanına çıktım. Koridorda ilerlerken kolumdan beni tutup iki çift laf eden Yemenliyi hiç unutmuyorum. “Buraları bırakmayın. Gelin biz sizlerle uzun yıllar beraber yaşadık, yine eski günlerdeki gibi olalım..’’

Bu beklentiler ve temenniler varken bize Yemen’de iş çok.

Kâtip arzuhalimi yaz yâre şöyle demiş Pir Sultan Abdal. Arzuhalim kara parçası olarak uzak olan Yemeni hatırlamak ve bugünlerde yanında olmak…

Akif’in İstiklal Marşı’nı yazdıktan sonra “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” dediği gibi olayların seyrinden çıktığı şu günlerde Yemen’e asker gönderemeyebiliriz ama orada bulunan kardeş Yemen halkı için dua edip yardım edelim.

Allah bir türkü daha yazdırmasın…

yemen-refugee (1)

Vahdet Gazetesi 26.07.2015

Gözardı Ettiğimiz Yemen

IMG_4313Orta-Doğu deriz  hep bu terimi kullandığımızda aklımıza ilk gelen ülkeler; Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’dir. Bu ülkeler zikredildiği vakit bölgedeki diğer ülkeleri kendi gölgelerinde bırakmaktalar. Günümüzde malum “orta-doğu” deyince aklımıza çatışma ve bu çatışmaların arasında kalmış masum insanlar geliyor. Bir ülke var ki, bu gibi çatışmaların arasında kalmış ve insani durumu kritik olsa da maalesef fiziksel uzaklığı sebebiyle kendini bize gösteremiyor. Yemen, Orta-Doğu’nun en güneyinde ve bölgeyle aynı kaderi paylaşmakta. Oysaki bizler 400 yıl beraber yaşadığımız kardeş Yemen halkının bugünlerde yaşadığı dramdan pek haberdar değiliz.

Geçen sene Eylül ayında Husiler’in Sana’yı işgal etmesinin ardından bugüne kadar geçen süreçte ülkede ekonomik, siyasal ve sosyal hayat durma seviyesine geldi. Ülkede yaşanan çatışmanın arasında kalan yine siviller oldu. Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyon güçlerinin Yemen’e hava saldırısı başlatması ve bazı bölgelerde Husiler’in yapmış olduğu işgale karşı sivil direnişin başlamasının ardından ülkede elektrik, su ve gaz kesintisi yaşanmaya başlandı.

PEKİ, YA İNSANİ DURUM?

Biz, bitmek bilmeyen bu siyasi kargaşayı bir tarafa bırakıp masum ve mazlum Yemen halkının yaşadıkları dramı elimizden geldiği kadar duyurmaya çalışalım.

Yemen siyasi kriz öncesi bile su sıkıntısı çeken ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınmadığı coğrafya iken şu an bu kriz, ülkede yaşanan siyasi kriz neticesinde Yemenlileri ciddi şekilde etkiler duruma gelmiştir. Hâlihazırda ülkenin pek çok merkezinde 3 milyon Yemenli temiz su bulma sıkıntısı çekmekte ve sivil toplum kuruluşlarının mahallelere getirdikleri tankerler ile su ihtiyacını evlerindeki bidonlara doldurarak karşılamaktalar. Sıcaklığın 35 ile 40 dereceye ulaştığı ülkede temiz içme suyunun ne kadar ehemmiyet arz ettiği az buçuk gözler önüne seriliyor…

Yemen’de su krizi yaşanırken bunun yanında diğer bir temel besin maddesi olan gıda temininde de büyük sorunlar yaşanmakta. Ülkede bazı eyaletlerde fırınlar sayılı sayıda ekmek çıkardıklarından bölgedeki ihtiyacı karşılayamıyorlar. Hal böyle olunca 8 milyon Yemenli, bunların çoğu; çocuk, kadın ve yaşlı gıda sıkıntısı yaşarken aynı zamanda kalıcı hastalıklara da yakalanmaktalar.

KRİZ BÜYÜK!

Savaşların kaderidir, erkekler savaşır kadınlar, çocuklar ve yaşlılar geride kalarak savaşa gidenlerin arkasından eli mahkûm çaresizce beklemeye başlarlar. Yemen’de geride kalan bebekler ve çocuklar insani krizin ciddi boyutlara ulaştığı bir anda beslenme yetersizliği ve sağlık şartlarının elverişsizliğinden ötürü maalesef hayatlarını kaybetmekteler.

Bu kadar sorunların yaşandığı Yemen’e sayısal veriler ışığında bakarsak;

Ölü Sayısı 3 bine yaklaşmış durumda

Yaralı sayısı 10 bin kişi ve bunların arasında kadın, çocuk ve yaşlılar da bulunmakta

Yıkılan ev sayısı 3 binin üzerinde

100 bin aile savaş sebebiyle ülke içinde yer değiştirmiş durumda

Çok sayıda hastana, okul, su deposu ve benzin istasyonu ya yıkılmış ya da vurulmuş durumda.

BİZLER NELER YAPABİLİRİZ?

Yeryüzü Doktorları Derneği Mübarek Ramazan-ı Şerif’te Yemen’de açlık ve susuzluğa maruz kalan bu yavrulara bağışçılarından gelen yardımları ileterek bir nebze olsun yardım etme derdinde. Başlattığı kampanya ile Yemen’deki bebeklere tıbbi gıda yardımında bulunmakta. Şu mübarek Ramazan-ı Şerif’te bebeklerin ve çocukların acısını dindirmek bir nebze de olsa Yemen’deki insani dramı hafifletecektir.

 

Yayın: Gazete Vahdet 28.06.2015

AYRI DÜŞEN İKİ GARDAŞ

Yemen bize Coğrafi olarak uzak ama kalbi olarak yakın bir yerdir. Yüreklerimizi yakıp türkülerimize dahi konu oldu. Türkiye’den Yemen’e vardığımız vakit sıcak bir karşılama bize hiç yabancılık çektirmiyor bu topraklarda. Arapların cömertliği ve ev sahipliği malumdur. Yemen’de bu oldukça zirve yapmiş durumda. Yani Arap kültürünün ciddi bir şekilde devam ettirildiği yer burası. Arab’ın asli Yemen’den gelir hadiside bu durumu tasdik ediyor.

Yemen ile Türkiye birbirini kaybeden iki kardeşe benziyor. Biri diğerinin hakkında gıyabende olsa kötü konuşmaz. Aslında biz Türkiye olarak biraz daha vefasısız. En azından onlar burada neler olup bittiğini takip etmeye çalışıyorlar.  Kardeşine kavuşamasada da onu merak ediyor.

Yemen diğer Arap ülkelerinden biraz daha farklı. Hatta şöyle bir detayada dikkat çekmek gerek. Diğer Arap ülkeleri Osmanlı Devleti için İsti’mar (sömürge) kelimesini kullanırken Yemenliler ise “Hilafet” kelimesini tercih ediyorlar.  Peki, nerden geliyor bu kardeşlik, muhabbet?

Geçmişe doğru şöyle kısa bir seyahate çıkalım. Portekizliler Orta-Asya’ya ve Doğu-Asya’ya sömürge seferleri düzenledikleri vakit, Osmanlı Devleti Harameyn’in ve bölgede yaşayan Müslüman halkın zarar görmesinden çekinerek Mısır seferi dönüşü Doğu’nun Fatihi Yavuz Sultan Selim tarafından Yemen Osmanlı Devletine bağlanmıştır.  O günden, I. Cihan Harbi’nin bitimine kadar geçen zaman içerisinde Yemen’de hilafet sancağı dalgalanmıştı. Milliyetçilik değil ümmetçilik ön plandaydı. Geçen bu süre zarfında iki ülke halkı müslümanca yaşayıp kardeşçe geçindiler.

 

Ano Yemen’dir Gülü Çemendir Giden Gelmiyor Acep Nedendir?

 

Osmanlı’nın bu topraklardan öyle ya da böyle Cihan Harbinden sonra resmen çekilmesinin ardından gözü yaşlı kalbi dumanlı birçok insan bırakmış. Bu durumdan bölgenin şu an ki Türkiye’nin topraklarına uzak olmasının etkisi büyük. Orada kalan ve anavatana dönmeye çalışan insanların hikâyesini dinlerken insan bir an duygulanıyor.”Geride kalan askerlerin, sivillerin kimisi Mısır’a kimisi de Suriye’ye kadar gelmiş olmasına rağmen o bölgenin İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmesi hasebiyle güvenlik probleminden ötürü yeni çizilen Türkiye topraklarına geçememiş Yemen’e geri dönmek zorunda kalmış. Ta ki günümüzde Yemen’de bulunan ve 2011 de Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaret ettiği Mahveyt ve Ma’rip köyleri geriye dönemeyen bu insanlardan oluşmaktadır. Cumhurbaşkanı bu Köylere geldiği vakit “Köyünüze Hoşgeldiniz Sayın Cumhurbaşkanımız” pankartıyla karşılandı.

 

“El-Yemen El-Meymun”  (Mutlu Yemen) bu şekilde söylenmiş Araplar arasında. Günümüzde ise Mutlu’mu tartışılır.  Çünkü devlet başkanı bulunmayan ve güvenlik problemi olan bir ülke halinde. Halkın silahlanma gücü var ancak bunun sonucu ikinci bir Suriye demek olduğundan böyle bir seçeneğe uzak duruyorlar. Yemen’de önümüzdeki günler içerisinde seçim ve tartışmalar başlayacak. Hal o ki,  Mutlu günlere bir süre daha var.

Yayın: Vahdet Gazetesi 08/02/2015

TAŞLAR YAVAŞ YAVAŞ OTURUR

 

Devrim başkaldırmadır yıllarca seni ezen diktaya, sömürgeye, insanlık dışı yönetime. Aslında bu başkaldırmayı rejim kendi kendine yapar. Yıllarca mum gibi eriyip gider yaktığı yüreklerin ateşinde. Yakılan bu yüreklerden şarkılar, şiirler dökülür devrim yolunda. İşte onlardan bir tanesi, Tahrir Meydanı’nı dolduran halkın sloganı olur;

“Kaldır başını yükseğe sen Mısırlısın!”

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin hükmüne darbeci yönetim tarafından son verilmeden birkaç gün önce Mısır’da dolaşırken dikkatimi çeken birkaç hadiseden biri, yıllar önce Mübarek döneminde yaşadığım bu ülkede siyaset konuşmaktan kaçınan Mısır halkının çok rahat bir şekilde siyaset konuşur hale gelmiş olmasıydı. Tabiri caizse ağzı olan herkes siyaset yapar olmuştu. Acaba bu değişimin sebebi neydi? Yıllarca en yakın akrabasına Emn ed-Devle’den (Mısır Muhaberatı) olma şüphesiyle bakan halk nasıl oldu da tanımadığı insanla kahvehanede, sokakta ve takside gidişattan konuşur hale gelmişti.

25 Ocak Devrimi Mısır’da rejimi değiştirmeyi hedeflerken aslında halkın kafa yapısını değiştirmişti. Çünkü özgürlük ortamı doğmuş, insanlar hürriyeti tatmış, yıllarca susmaya mecbur kalmış insanlar bir zamanların Türkiye’si gibi, “artık yeter söz milletin” demişti. Arap Baharı’nın Mısır ismi olan 25 Ocak Devrimi’nin, ne derece şiddetli geçtiği Mısır’da dolaşırken caddelerde yazan “Ölüm ya da Hürriyet” yazılarından anlaşılıyordu. Yalnız bununla da kalmıyor, devrime şahitlik eden Tahrir Meydanı’nda bulunan Ömer Mescidi’nin tuvalet kapılarının arkaları, pasaport binasından kornişe inen yerde bulunan duvarların üstü…

Her yer özgürlük diye haykıran, yıllarca askeri rejimin altında ezilen Mısır halkının ruhunun aynası durumundaydı. Ama devrimi yapan ruh birliği korunamayıp çok geçmeden dağılıp parçalanma yolunu tuttu. Bunun en önemli sebebi ise demokrasi ile yeni tanışan Mısır halkının uygulamalarında aceleci davranmasıydı. Her ne kadar seçim yapılıp Müslüman Kardeşler başa geldiyse de kabinede 5 tane eski dönemin bakanı bulunmaktaydı. Halkın bir kısmı yönetimde olan problemlere Mursi ve partisinin sebep olduğunu söylerken diğer kısmı ise eski dönemin kalıntılarının etkisi olduğu düşüncesindeydi.

Yeni dikilen fidanın üzerine bağlanan salıncak misali, demokrasiyle yeni tanışan bu ülke, daha palazlanmadan kendisinden çok şey bekleniyordu. Bu yüzden de vatandaşın bir bölümünün düşüncesi “Mursi gitsin sonra ne olursa olsun”du.

Biz doğu toplumları fazla duygusalız çabuk alevlenip sonucunda hüsrana uğruyoruz. Mısır halkının, kendi selametleri için bu hassasiyete riayet etmesi gerek. Nitekim Mübarek’in esaret hayatının ev hapsine, arkasından da tahliyesine kadar geçen süreçte bunu bir nebze idrak ettiler.

11/01/2015 – Vahdet Gazetesi

http://www.gazetevahdet.com/taslar-yavas-yavas-oturur-4352h.htm