Hicaz Demir Yolu – Amman İstasyonu

Ne hikayeler taşımıştır bu vagonlar? Eskiden atla deveyle bilmem kaç saatte aldığı yolu artık kısa bir sürede üstelik kapalı mekanda gitmenin vermiş olduğu rahatlıkla ulaşan insanların hikayeleri… Vagonlara binmek için kullanılan kulpları tutarken insanın kulağında yıllar önce insanlar arasında geçen konuşmalar çınlıyor; “Allah, şuradan yakaladım mı gari kendimi atarım içeri haydi bismillah.. Ma-an’a gider, de mi gardaş? Amman’dan da geçecemiş öyle diyorlar? Sen de mi ilk defa bindin buna? Hadi bismillah mevlam yol selameti vere”
Ve Şam’dan hareket eden tren önce Der’a daha sonra sırayla; Amman, Ma’an, Müdevvere, Tebük, Medine ve sonrasında şehirlerin anası Mekke.

Geçen gün eskilerden bir hat gördüm. Fotoğraf çok uzaklara ait değildi. Arap şehirleri arasında taşımacılık yapan bir şirkete aitti.

“Otobüs; KuveytBağdatAmmanBeyrutKudüsRamallahNablus ve Cenin‘den geçer” diye yazıyordu. Aslında zor olmayan bir durum kara yolculuğu bu topraklarda. Allah’a şükür bir ikisi hariç geri kalanından otobüsle ya da araçla bu şekilde geçiş yaptım.
İnşallah eski günlerdeki gibi ya bir otobüs ya da bir tren hattı çalışır bu topraklarda.

Kamame (Kıyamet) Klisesi

Evliya Çelebi’nin deyimiyle Kamame klisesi. Hristiyan Mezheplerin, basamak ve camlarının temizliği, dini ayinleri yerine getirme vecibesi, gerekli bakım ve onarımını yapmak için rekabet ederken uğruna birbirlerinin kanını döktüğü Kıyamet Klisesi.

Yıllarca akıtılan kanının durması için problemin çözümü, Sultan Abdulmecid Han’ın yayınladığı ferman sonucunda gerçekleşir. Aynı fermana 1967’de bir madde eklenerek günümüzde de hala geçerliliğini korunmaktadır.

Abdülmecit Han; “Problemin çözümü; Kutsal mekanlara ben geleceğim, milimi milimine kimin nereyi temizleyeceğini ben belirleyeceğim. Bundan sonra da bir taşı yerinden oynatan kafasını yerinden oynatmıştır. Biline…” diye devam eden ferman, Kudüs’e ulaşılır ulaşmaz kilisenin önündeki meydanda okunur. O sırada bir Ermeni papazı kilisenin ön cephesindeki pencerelerden birini, dayadığı ahşap bir merdivene basarak temizlemekle uğraşıyordu. Papaz fermanla derhal aşağı indirildi ancak merdiveni kaldırmak istediğinde hayır denilerek müdahale edildi.

Aradan kısa bir süre sonra Osmanlı’nın gönderdiği uzmanlarla mekanlar yeniden milimetrik olarak paylaştırılmış bu arada son kavgaya neden olan bahçedeki son basamağın da Katoliklerin hakkı olduğuna karar verilmişti.

Evet İslam Medeniyeti dinlerin arasındaki mezhepsel çekişmelerde bile arabuluculuk yaparak ibadet özgürlüğü tanırken ecnebilerden bunu bu zamanda tam tersini görüyoruz. İslam dünyasında mezhepsel çatışmaların altını körükleyerek Alem-i İslam’a nefes aldırmıyorlar. Şerlerinden Allah muhafaza eylesin…

(Bahsi geçen merdiven fotoğrafın sağ üst tarafında üstelik düşmesin diye önüne demir koyulmuş durumda, basamakta fotoğrafta) .

Akdeniz Kenti Gazze’nin Su Sıkıntısı…

 

Genel olarak hepimizin arzusudur Akdeniz’in tuzlu sularına kendimizi bırakmak ya da Ege’ye, hiç olmadı Beykoz açıklarında Boğaz’a. Kışın hasta olduğumuz zaman burnumuz tıkanmasın diye çekeriz tuzlu suyu derinden derine burnumuza, sonra denizin maviliklerinde başlarız derinlere doğru dalmaya.

 

Eee bu kadar dalmanın da bir bedeli olmalı banyo yapana kadar.. Hele bir de Akdeniz’e sahili olan bir belde de girdiyseniz denize sıcakta ne yakar bilir misiniz? Tuzlu suyun vücutta kalmasının büyük faydası vardır Amenna! Ama her gün her gün de olmaz ki Azizim. Her gün kalacaksa eğer bedende bu tuzlu su Gazzeli’lere Allah yardım etsin o halde.

 

9 mülteci kampını barındıran açık hava hapishanesi Gazze’de yaklaşık olarak 2 milyon kişi yaşıyor. Ve içme suyundan tutun günlük hayatta kullanacağınız suyun her bir damlası Akdeniz’den direk şebekeye aktarılıyor. Şebekeye aktarılması her çeşmeyi açtığınızda suyun direk gelmesi anlamını taşımıyor bu arada. Aralıklarla şebekeye verilen suyun saatini unutmayıp ya da arada bir su gelmiş mi acaba diyerek kontrol edip gelen sudan önce evinizin üstünde bulunan depoya dolduracaksınız sonra oradan evinizdeki çeşmenizden hizmetinize akacak.

 

Ramazan ayında Gazze’ye yapmış olduğum ziyaretimde yetim evlerine yardım kolileri dağıtırken teker teker girdiğim evlerde şunu gördüm ki; Gazze’nin en büyük sıkıntılarından biri içme su ve günlük hayatta kullanılacak suyun temiz ve düzenli olmayışı. Şebekenin bulunmadığı Gazze’de ne kadar temiz olduğu bilinmeyen bidonlara konularak günlük hayatta kullanılan evleri bizzat gördüm. İçerisinde üç adet devlet hastanesi bulunan Gazze Şeridi’nde bunlardan doğacak hastalıkları çözebilecek imkân ne derecedir?

 

Gazze’ye kurulacak olan bir su arıtma tesisi giderek Akdeniz sahili olan Gazze’nin ihtiyacını umarım giderecektir. Bu ihtiyacı gidermek Gazze’deki sudan kaynaklanan hastalıkları da beraberinde giderecektir inşallah.

 

Türkiye’nin ve dünyanın gündemini bir hayli meşgul eden İsrail – Türkiye mutabakatına gelince; hamaset ile büyüyen ve gelişen Türkiye’nin dış politasının birbirine karıştırıldığını görüyorum ve mutabakatın şu iki şekilde değerlendirilmesi gerektiğine düşünüyorum:

– Gazze’ye insani yardım ciheti

– Türkiye – İsrail arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler

 

İkinci tarafı bir kenara koyarak şunları söylemek istiyorum. Eğer bizlerin derdi Gazze ise anlaşmaya sevinmeliyiz. Zira yardımın hızı ve niteliği artarak ulaşacak. Aşdod limanından ya da Tel Aviv Havalimanından daha önceden Gazze’ye sokulmaya çalışılan insani yardım malzemelerinin 3-6 ay zarfında sokulduğunu unutmamak gerekir. Şimdi ise limandan gözetim halinde Gazze’ye direk götürülecek.

 

3 yıldır sık aralıklarla Gazze’ye giren birisi olarak bu ay içerisinde gerçekleşen ziyaretimde insani durum açısından girişin daha kolay olduğunu gördüm.  Ümit ederim ki Gazze için daha hayırlısı olsun. Unutmayalım ki 360 km²’lik Gazze’de 2 milyona yakın nüfus var. Bunlardan 20 bini yetim…

 

Ramazan Bayramı’nızı şimdiden tebrik ederim..

 

Hürmetlerimle,